Hurafeler değişmiyor çağa ayak uyduruyor
Yatırlara, ağaçlara çaput bağlayarak medet umanların görüntüsüne alışığız. Fakat şeytandan medet umanları görünce hayli şaşırdık. Din psikoloğu İsa Özel'e insanların bu gibi hurafelere neden ihtiyaç duyduklarını sorduk. Fıkıh Profesörü İsmail Köksal'dan hurafelerden medet ummanın ve çaput bağlamanın şirk olduğunu öğrendik.
Geçtiğimiz günlerde bir gezi için Ayvalık'taydık. Şeytan Sofrası'nda güneşin batışını izlemekti niyetimiz. Üzerinde şeytanın ayak izi bulunduğuna inanılan, halkın madeni para atarak, çaput bağlayarak dilek dilediği eski bir lav birikintisiyle karşılaştık. Türbelere, ağaçlara çaput bağlanarak medet ummaya alışık olduğumuz batıl inanışın, şeytanın ayak izinde aranmaya çalışılması hayli şaşırttı bizi. Bazen iyi niyetle başvurduğumuz kimi düşünce ve inanışlar, beklenilenin aksine ruh dünyamıza gölge düşürebiliyor. Din konusunda bilinçlenmeye çalışan insanların bile bazı bid'atları gerçek addedebilmesi, anormalleri normal seviyesinde algılaması ne yazık ki mümkün. Zira hurafeler o kadar hayatımızın içinde, o kadar bizden ki onları ötelemek insanın inanç kökenini inkâr etmesiyle eş değer tutulabiliyor.
Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. İsa Özel, insanların dini bilmemesinden veya yanlış bilmesinden dolayı bu tür inanışlara sahip olduğunu söylüyor. Bu gibi davranışların düşünmeden, sorgulamadan yapılan hareketler olduğuna ve ataları körü körüne taklit etmekten kaynaklandığına işaret ediyor. Oysa yaşamak için yemek gerektiği gibi doğru bir inanç da ona bağlı doğru ameller gerektiriyor. Şayet kişiler bu gerçekleri bulamazsa şeytana bile tapabiliyor. Bazı ağaçlara ya da başka yerlere bez bağlayarak veya başka şekilde akla gelmedik dinî; ritüeller üretebiliyor.
Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Profesörü İsmail Köksal ise hurafenin cahiliye dönemi denilen eski çağlardan beri var olduğunu kitapların kaydettiğini vurguluyor. Şeytandan medet uman, bezle, parayla veya başka şekillerde ona yaklaşmaya çalışanların bir şekilde yakasını şeytana kaptırdığını ifade ediyor. Prof. Köksal, şeytanın kendine taptırma niyetinin olduğunun Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtildiğini, Yasin Sûresi'ndeki, “Ey kullarım, şeytana tapmayın, ona ibadet etmeyin, o size açık bir düşmandır.” ayetiyle örneklendiriyor.
Modern kültür yeni formlarda bâtıl inançlar üretiyor
Bâtıl inanç ve davranışlar en ilkel kabileden en modern topluma kadar tarih boyunca her coğrafyada görülen psiko-sosyal bir olgu. Mantıkî; tabanı olmayan, gerçek hayatla ilişkisi bulunmayan pek çok inanç ve uygulamalara hemen bütün toplumlarda rastlamak mümkün. Bilgisizlik, yalnızlık, çaresizlik, zorda kalmışlık, korku, üzüntü, hastalık, umut ve benzeri sebepler isteyerek ya da farkında olmayarak insanları hurafenin tuzağına itiyor. Sadece eski toplumlarda değil, günümüz modern toplumlarında da günlük yaşamın pek çok kesitinde etkisini sürdürüyor.
Din psikoloğu İsa Özel; Amerika, İtalya, İngiltere gibi modern olarak bilinen ülkelerde de bu gibi batıl inanç ve davranışların var olduğunu örneklerle anlatıyor: “Amerika'da insanlar ‘kara kedi görme', ‘merdiven altından geçme', ‘ayna kırma' gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanıyor. Aynı şekilde İtalya'da, her yıl 60 bin dolayında kara kedinin uğursuzluk getirdiği inancıyla öldürüldüğü, bunun da daha çok Cadılar Bayramı'nda (Halloween) olduğu iddia ediliyor. İngiltere'de ise kara kedinin uğur getireceğine inanılıyor. İngiltere'de yapılan bir araştırmada, uğurlu sayılara, büyüye, tahtaya vurmanın şans getirdiğine inananların olduğu belirtiliyor. Başta Amerika olmak üzere bugün tüm Hıristiyan dünyasında uğursuzlukla özdeşleştirilen en yaygın bâtıl inanış 13 rakamına ilişkin. Bu inanç Hz. İsa ile havarileri arasında yaşanan tarihsel bir vakaya dayanıyor. Hz. İsa, Roma askerleri tarafından takibata uğradığı sıralarda 12 havarisiyle birliktedir. Toplam 13 kişidirler. Havarilerden biri (Yehuda İşkoryat) Romalılarla anlaşarak Hz. İsa'yı ele verir. Böylece 13. kişi ihanet eden kişi olmuştur.”
Çocuklukta öğrenilen batıl inanç, ömür boyu sürüyor
Bazı bâtıl inançlar koşullanma yoluyla öğreniliyor; telkin, taklit ve tavsiye yoluyla nesilden nesile geçiyor. Çoğu bâtıl inanç ise çocukluk çağında öğreniliyor ve pek fazla eleştirilmeden hayat boyu sürdürülüyor. Bunların sürekliliğini sağlayan en büyük etken, bireye sağladığına inanılan fayda. Kişi, bâtıl inanç ve davranışların kendisine faydalı olduğunu düşündüğü sürece, akla aykırı olduğunu bilse bile, bunları yapmaya devam ediyor. Dolayısıyla, insanlarda geleceği bilme arzusu, güvende olma isteği, çaresizlik ve korku olduğu müddetçe bâtıl inançlar var olmaya devam ediyor.
Dini bilmeme de bâtıl inançlara yol açabiliyor
Din psikoloğu İsa Özel, bâtıl inançlar için inançlı olanlar ve olmayanlar şeklinde kesin bir ayırım yapmanın mümkün olmadığını söylüyor. Her insanda az ya da çok bâtıl inancın olduğunu belirtiyor. İnsanların zaman zaman kendi başına yapmayacağı birtakım bâtıl davranışları topluluğa uyma adına gerçekleştirebilir. Burçların insanlar üzerindeki etkisine inanmamasına rağmen, bu konunun konuşulduğu bir ortamda gruba uymak için burcunu söyleyerek sohbete katılan kişiyi buna örnek veriyor. Özel, bu durumu şu şekilde anlatıyor: “Kapı eşiğinde durmanın uğursuzluk getireceği şeklindeki halk inancı, aslında tarikat kültüründe eşiğin kutsal sayılmasından kaynaklanan tam tersi bir öğretiye dayanır. Tarikat ehli eşiği kutsal saymış. Çünkü eşik zâhirle bâtının buluştuğu, dışarıdan içeriye geçilen noktadır. Bâtını temsil eden mürşide ulaşmayı sağlayan mekândır. Dergâha, mürşidin bulunduğu odaya veya türbeye eşik öpülerek girilmesinin nedeni budur. Eşik aynı zamanda dervişliğin, yokluğun ve alçakgönüllülüğün sembolüdür. Bu tasavvufî; yaklaşım halka yayılmış ve halk, kutsallığı nedeniyle eşiğe oturulmaması gerektiği şeklinde bir inancı benimsemiştir. Ancak zamanla bu inancın nereden geldiği unutulmuş ve eşiğe oturmanın uğursuzluk ve bela getireceği şeklinde bir inanca dönüşmüştür. İnsanlar bilinmedik alanla ilgili bir şeyler türetip kendilerince bir belirlemede bulunuyor. Çünkü insanoğlu gerçeğin belirsiz olduğu hallerde bir yere tutunmak ister. Bu amaçla da kendince bir gerçeklik yaratır. Eğer bu konuda kendisini ilişkilendirebileceği bir grup varsa, gerçekliği başkalarıyla beraber oluşturur. Bu durum, belirsizlikten kurtulma ve kesin bir şeye inanma arzusunun sonucudur. Din işte bu noktada devreye girer; insanlara, onların inanacağı kesin bilgiler sunar.”
Hurafelerden medet ummak, çaput bağlamak şirktir
İslam'a göre gerçek kurtuluş, Allah'a iman etmeye, onun gereklerini yapmaya, İslam dinini bilerek yaşamaya bağlı. Bunun yerine başka kurtuluş yolları arandığında, bidat ve hurafelere düşülebiliyor. Fıkıh profesörü İsmail Köksal, hurafe olarak çaput bağlamanın ve benzeri amellerde bulunmanın şirk olduğunu şu şekilde açıklıyor: “Her şeyi Allah yaratır ve O dilemezse hiçbir şey olmaz. Dolayısıyla Allah'tan beklenilecek şeyleri şeytandan, yatırdan ve salih kimselerden veya onların kabirlerinden beklemek açıkça şirk olur. Bu sebeple böyle amel yapanlar tövbe etmeli, sonra imanlarını tekrar tazelemelidirler. Fakat tekrar bu girdaba düşmemek için doğru bilgi sahibi de olmalıdırlar. Mümin kişiler hurafelere iman etmediği halde onun etkisinde kalıyorlarsa bunun sebebi bilgi ve iman zayıflığıdır. Buna düşmemek için şu beş kitabı tavsiye ediyorum: 1. Açıklamalı Kur'an Meali-Suat Yıldırım. 2. Peygamberimizin Hayatı-Reşit Haylamaz. 3. Riyazüssalihin-İmam Nevevi (Muhtasar Türkçe çevrilmiş bir ciltlik baskısı da yeter). 4. İslâm İlmihali-Ömer Nasuhi Bilmen. 5. Hikmet-i Bâliğa (Özet İslâm hukuku)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder