Muhacirlere Ensar oldular
Kenyalı, Romanyalı, Filistinli, Afgan... Kimse Yok mu Derneği'nin çatısı altında buluşan onlarca yabancı aile var. Dernek 113 ülkeye yardım götürmekle kalmıyor, Türkiye'ye sığınan ailelere de kucak açıyor. Tabir-i caizse onlar muhacir, Kimse Yok mu ensar...
Kimse Yok mu Derneği'nin kampanya, sms bağışları, kumbara, kermes gibi yardım kaynakları kurutulmaya çalışılsa da dernek, 210 bin gönüllü sayesinde yoluna devam ediyor. 320 bin aileyi himaye eden dernek, “Kimse Yok mu?” diyenlerin sorusuna “Var” cevabını veriyor. Haberde konu ettiğimiz Filistinli, Afgan, Ermeni aileler himaye edilen onlarca aileden birkaçı.
Canlı bomba yolunu kesti
Afganistan'dan Türkiye'ye göç eden Hetemad ailesinin hikâyesi, beyazperdeye aktarılacak cinsten. Ailenin reisi Nur Ahmet, Afganistan istihbarat teşkilatında çalışıyormuş. Pek çok ölüme şahit olmuş. Kendisi de Taliban tarafından sürekli tehdit alıyormuş. Hatta bir gün arabasını patlatmışlar! Nur Ahmet o suikasttan ağır yaralı kurtulmuş, karnındaki ameliyat izleri o günü hatırlatıyor. Tehditler bununla kalsa iyi. Taliban kafasını kestiği 4 polisin kellesini merkeze yollamış bir başka gün, aynı gün öldüresiye dövülen 3 polis de cabası. Tehditlerin ardı arkası kesilmemiş. Nur Ahmet'in yolunu kesen Taliban üyesi, ceketini açmış ve bedenini saran bombaları göstermiş. Nur Ahmet, “Bombaları gözümle gördüm. Karşımda canlı bomba vardı ve beni yüzde yüz öldüreceğini söylüyordu. Kendisini meydanda patlatırsa onlarca kişi ölecekti. Ona nereye isterse geleceğimi söyledim…” şeklinde anlatmayı sürdürüyor. Çocuklar konuşulanlara dikkat kesilince sessizleşiyoruz. Nur Ahmet, Afganistan'daki son bayram namazını anlatıyor: “Bayram namazı meydandaki büyük camide kılınır. Arabama bindim, ne kadar uğraştıysam çalıştıramadım. Namazı kaçırmamak için en yakın camiye girdim. Namazdan sonra bir telefon geldi ve büyük camide patlamayı haber verdiler. Koşarak arabama gittim ve arabam bu sefer çalıştı. Allah beni çocuklarıma bağışlamıştı. O patlamada kimi evden 6 kişi öldü, kimi evden 4 kişi. Aileler yok oldu. Şehirde oluk oluk kan aktı. 2 kamyon insan eti topladık.”
Çocuklarının geleceğini düşünen Nur Ahmet, evini işini bırakmış ve Türkiye'ye gelmek için uğraşmış. Vize çıkmayınca İran'a gitmişler. Orada bir elma bağında çalışarak ailesinin geçimini temin etmiş. İran'daki hayat şartları ağır gelince Türkiye'ye sığınmışlar.
OKULA GİDEMEDİĞİ İÇİN AĞLIYOR
Hetemad ailesi bir süredir Türkiye'de ancak burada da hayat kolay değil. Çünkü oturma izinleri yok. Bu durum en çok eğitim ve sağlık alanında mağduriyet oluşturuyor. Nur Ahmet iki üniversite mezunu, eşi Meryem Hanım da edebiyat öğretmeni. Bu anne baba için en büyük ızdırap çocuklarını okula gönderememek… 7 yaşındaki Aykız, semtteki okula misafir öğrenci olarak gitmiş ama bir süre sonra resmî; kaydı olmadığı için geri göndermişler. Nur Ahmet, “Kızımın elinden tuttum, okuldan çıktık. Ertesi sabah okula gitmek istediğinde ‘Bugün pazar, okul yok.' dedim, birkaç gün okula gitmeyince ‘Bugün de mi pazar?' demeye başladı. Okula gidebilmek için ağlıyor. Annesi de kızım okula gidenleri görüp üzülmesin diye okul saati pencereleri kapatıyordu. Şimdi oğlumun da okul çağı geldi.” diyor.
Hastalandıklarında da izin problemi karşılarına çıkıyor. Meryem Hanım, böbreklerinden rahatsız. Nur Ahmet, bir akşam eşini sırtlamış ve üç hastane gezmişler. Devlet hastanelerinin kapısından Türkiye Cumhuriyeti kimlikleri olmadığı gerekçesiyle geri çevrilmişler. Kadıköy'de bir doktorun kapısını çalmışlar. O da 3 bin lira maliyeti olan bir ameliyattan bahsetmiş. Ümitsizce geri dönmüşler.
Nur Ahmet, üç dil biliyor ve iki üniversite mezunu. Çalışma izni olmadığı için inşaatlarda çalışarak geçimini sağlıyor. Avrupa'ya giden arkadaşları ona Türkiye'den ayrılmasını söylese de Nur Ahmet, Türkiye'yi ve komşularını seviyor. Ülkesinde can güvenliği olmadığı için Türkiye'ye sığınan aile, oturma izni istiyor.
Kardeş aile arıyorlar
Eşref ve Besime Salih çifti de tası tarağı toplayıp Filistin'den Türkiye'ye göç etmiş. Çift üç çocuğuyla beraber hayat mücadelesine İstanbul'da devam ediyor. Onlar savaşsız bir yaşantının mümkün olduğunu burada görmüş. Zira Filistin'deki evleri bombalanmış ve yakınlarını yitirmişler. Eşref Salih'e göre oradaki çocukların ilk kelimesi ya savaş ya bomba. Nitekim kendi oğlu Salim'in söylediği ilk kelime de bomba. Salih, çocuklarının üzerinde savaşın etkilerinin sürdüğünü düşünüyor. Onlar, acı dolu günlerini hatırlamak istemiyorlar. Ancak Eşref Bey, Filistin'de hayat şartlarının ağır olduğundan, işgalden, ambargodan, mahrumiyetten bahsediyor. “Orada hayat yok. Elektrik, su, gıda, ilaç bulmak zor. Evinizde 3 saat elektrik varsa 21 saat yok. Halkımız çok fakir. Orda yaşamak sabır istiyor.” şeklinde konuşuyor ve çocuklarına güzel bir gelecek temin etmek için Türkiye'ye geldiğini anlatıyor. Burayı tercih etme sebebi ise Müslüman bir ülke olması. Türk insanını kendilerine yakın buldukları için buraya alışmakta zorlanmamışlar. Fizyoterapist olan Salih, alanında yüksek lisansa bile başlamış. Üniversiteye gittiğinde masraf olmasın diye yemek yemiyor, “Çocuklarımın rızkını düşünmek zorundayım.” diyor. Burada iş bulmanın zor olduğuna değinen Salih, çeşitli yerlere başvurmuş ama olumlu cevap alamamış. “Siz ensarsınız ben muhacirim.” diyen Eşref Bey, kendisini himaye edecek bir kardeş aile arıyor.
‘İmdat' dedi, karşısına İmdat Bey çıktı
Ermeni bir aileye de kucak açıyor Kimse Yok mu Derneği. Mobilya aksesuar imalatı yapan Murat Hatemoğlu iflas ediyor, evi yanıyor, varını yoğunu kaybediyor. Öyle zor günler geçiriyor ki 40 gün boyunca “Allah'ım canımı al.” diye dua ediyor ve 40. gece rüyasında duasının kabul olduğu söyleniyor. Hatemoğlu panikliyor, birkaç gün kendisine gelemiyor. 40 gün Allah'a yalvarıyor, 40. gece rüyasında vefat eden akrabalarını görüyor, ninesi ‘Ona burada işin yok' diyor, yengesi sofradan kovuyor. Hatemoğlu, o günden sonra “Allah'ım yokluğunda kabulüm varlığın da” diyerek isyan etmeyi bırakıyor.
Aile, dara düştüğü günlerde kilisesinden de belediyeden de yardım alamıyor. Tavsiye üzerine Kimse Yok mu Derneği'nin kapısını çalıyorlar. Boğaziçi şubesinin kapısından girdiklerinde annesi “Kimse Yok mu, imdat!” deyince içerden şube müdürü İmdat Bey çıkıyor ve “Buyrun!” diyor. Herkes şaşkın. Çünkü annesi ne derneğin isminden ne de müdürün isminden haberdar. Oğlunun peşine takılıp gelmiş. İmdat Bey aileyle ilgileniyor ve acil ihtiyaçları gideriliyor. Murat Bey, “Evim yuvam dağılacaktı, yuvamı da kurtardılar.” diyor ve ekliyor: “Eskiden insanlar Allah'tan korkardı, şimdi parasızlıktan korkuyor. Ama bu dernek herkese koşuyor, yardım alsam da almasam da Kimse Yok mu'nun ayakta kalmasını çok isterim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder