Eski Ankara’nın eskimeyen yerleri
Hacı Bayram-ı Veli’nin misafiriyiz bu hafta. Rota; eski Ankara’nın sokakları, türbeleri, çaycıları, kalesi…
Ankara, tipik bir İç Anadolu şehri aslında. Onun tek şanssızlığı Osmanlı’nın son payitahtı İstanbul’a alternatif olarak Genç Cumhuriyet’in başkentliliğini üstlenmesi. Kadim İstanbul’un karşısına yeni yetme bir delikanlı olarak dikilmesi. Üstelik bıyıkları bile terlemeden. Zaten trajedi de bundan sonra başlıyor; her bahtı karanın görmek istediği güzel Ankara’nın bu sonucu belli harpteki mağlubiyeti yani. Tabii 92 yıllık bir devletin devrimlerini sırtlamak belini bükmüşe benziyor. İçinde acılar da var hüzünler de yer yer tebessümler de… Onun bu ‘geniş sağrısını rüzgâra vermiş bir harp gemisi’ni andıran yorgun vücuduna dikkatli bakın. Ve her şehrin kendinde saklı hikâyesini yavaş yavaş okuyun sevgili kari! Bu arada şehirden kâm almak isteyenlere naçizane tavsiye şudur: Ahmet Hamdi’nin Beş Şehir’deki Ankara bahsini behemehâl okuyun.
Hacı Bayram-ı Veli’nin huzurunda…
Ankaralıların belki de lebalep doldurduğu birinci cami burası. O yüzden vakit son dakikalara sıkışmadan gelin Hacı Bayram-ı Veli’nin huzuruna. Somuncu Baba’nın talebesi olan Hazret, Emir Sultan ile de sırdaşlık etmiş büyük bir veli. Türbesi ve camii, Tanpınar’ın ‘zıtlar mecmuası’ diye andığı avluda bulunan İmparator Augustos’ın şerefine dikilmiş Roma mabedi kalıntılarının ortasında yer alıyor. Türk cemiyetinin bünyesinde yapıcı bir rol oynayan Bayramiye tarikatının kurucusu aynı zamanda. Neden mi yapıcı? Çünkü tarî;k-ı mezkûr, dönemin esnaf ve çiftçisini içine alıp genişleyen bir halka. İmparatorluğun iç nizamını yapan adamın minarelerinden ezan okunuyor. Ol vakit, haydi namaza!
Hamamönü: Eski Ankara’nın yüzü
Adı, modern Türk devrimiyle anılsa da Ankara’nın Osmanlı yüzü de var. Ulus’taki Hacı Bayram’a özel araç yahut taksiyle on-on beş dakikalık mesafede yer alıyor. Bu arada öğle yemeğini cuma çıkışı Hacı Bayram’ın civarındaki meşhur dönercilerde ya da Hamamönü’ndeki nezih restoranlarda, lokantalarda keyifle yiyebilirsiniz. Tek katlı, çiçekli sokakların bulunduğu Hamamönü, nostaljiye davet ediyor insanı. Size de buraları kadraja almak düşüyor. Ara sokakları bitirdikten sonra yılların çaycısı Kardeşler Çayevi’nde şöyle bir soluklanmayı ihmal etmeyin.
Taceddin Sultan’ın bahçesi
Ankara’nın manevî; büyüklerinden biri de Hamamönü’nde medfun Taceddin Sultan şüphesiz. Üftade Hazretleri’nin talebelerinden olan Hazret, Celvetî;liğin başkentteki sesi olmuş. Türbesi caminin içinde yer alıyor. Bu arada gizli geçidi andıran yeraltı kapısını kaldırın, sizi başka merkadlere ulaştıracaktır. Sadece Taceddin Sultan’ın değil, burada bulunan Sarıkadı Camii’ne de uğrayın. Ve tabii şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun hemen arka taraftaki hazirede bulunan mezarını da ziyaret eyleyin.
Mehmet Akif’in mısralarına dokunmak
İstiklal Marşı’nın evi, Mehmet Akif Ersoy Müzesi olarak hizmet veriyor. Büyük şairin ‘Korkma!’ diyerek başladığı ve duvarlarına kazıdığı marş, işte burada yazıldı. 724 şiir arasından birinci olarak seçilen İstiklal Marşı, Birinci Meclis’te Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından bir rivayete göre on kez okunur. Bu küçük binada, bu yoğun duygular ne kadar hissedilebilir, meçhul… Lakin siz yine de Akif’e hürmeten ziyaret listenize alın burayı. Şaire ait cep saati, gözlük, tesbih, tüfek gibi eşyaların teşhir edildiği müzede, milli şairin şahsına ve ailesine ait fotoğraf ve el yazısı belgeler de yer alıyor.
Sana Ankara Kalesi’nden baktım ey başkent!
Şimdi şehrin meşhur kalesine tırmanma vakti. Hamamönü’nden yürüye yürüye Ankara Kalesi’ne çıkmanızı salık veririz. Sizi ilk Samanpazarı karşılayacak. Burası antikacı dükkânlarının olduğu güzide bir semt. 1955’te son halka açık idamın gerçekleştirildiği yer aynı zamanda. Bu arada Ankara köftesinden tatmak isteyenler, Kebapçı Emin Usta’ya uğrasın. Şimdi hemen ilerideki kaleye revan olma zamanı. Kale içindeki camileri, bilhassa Alaaddin Camii’ni ziyaret edin. Ve o muhteşem minberini dünya gözüyle görün. Size Tanpınar yoldaşlık etsin ve desin ki, “Ankara’ya ilk geldiğim günlerde Ankara Kalesi benim için âdeta bir fikr-i sabit olmuştu. Günün birçok saatlerinde dar sokaklarında başıboş dolaşır, eski Anadolu evlerini seyrederdim. Hâlâ bile bu keskin realizmin ötesinde, bütün imkânsızlığını bilmeme rağmen bir anlaşma noktası bulunabileceğine inanırım.” Evet, koca Başkent, ayaklarınızın altında… Her yer beton her yer gri de olsa, siz uzaklara bakın! O kadar uzaklara gidin ki II. Kılıçarslan da gelsin yanınıza birazdan Ankara Savaşı’nda mağlup olacak Yıldırım Bayezid de…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder