Süper büyükanne ve dede nasıl olunur?
Bir önceki yazımda "süper anne nasıl olunur?" demiştim, şimdi sıra "süper büyükanne ve dede nasıl olunur?" a geldi. Aslında bu yazı biraz "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!" yazısı çünkü ben ne kadar amatör anneysem, benim annemle babam ve eşimin annesi ve şimdiki eşi de o kadar amatör büyükanne ve dedeler. Eşim de ben de tek çocuğuz ve büyük ailelerimiz de aslında oldukça küçük aileler. Bizim ailedeki en son çocuk şu an 28, eşimin ailesindeki en son çocuk ise 27 yaşındaki kuzenlerimiz. Dolayısıyla sadece biz değil, ailelerimiz de "bebek neydi, nasıl birşeydi yahu?" der durumdalar. Bir de bu deneyimsizlik ve bocalamanın üzerine, sadece benim değil sanırım hepimizin bilgi ve deneyiminden faydalanacağımıza ve başımız sıkışınca koşuvereceğimize güvendiğimiz 3 çocuk ve 3 torun büyüterek bu konuda doktora sahibi olmuş canım ananemin ani kaybı eklenince, hepimiz sudan çıkmış balığa döndük. İşte bu ahval ve şartlar beni anane, babanne ve dedeler konusunda bir yazı yazmaya itti. Ahha yazıyorum! Kızım sana diyorum, gelinim sen anla!
Pek sevgili çekirdek ailem ve çitlembik yakınlarım (ve bu vesileyle tüm gelinim sen anla'cıklarım);
Sebatla şu bloğu anonim yazdım, sizden sakladım, sakladım, yine de buldunuz. Aferin. Mutlu musunuz? Pek tabii. Bu sayede çocukluğumdan beri yaptığınız gibi, tek çocuğunuzu, gözünüzün bebeğini, yanlış yollara sapmaktan, hatalar yapmaktan, saçının teline ziyan gelmesinden koruyacağınıza inanıyorsunuz biliyorum. Hani ortaokulda gizlice okuduğunuz hatıra defterlerim misali. Lakin sevgili çekirdeklerim; inanın ki çocuk bile olsa, kişinin bir özgür, bir bağımsız, bir kendi kendine idare edebileceği, yanılgılara düşeceği, hatalarından dersler çıkarıp öğrenmeler yapabileceği, az biraz gizli ve kişisel hayatı olmalı diye düşünüyorum. Pek sevgili İncilüzler buna "privacy" derler ve bu kavramı bizim kültürümüzde ve hatta en çok da bizim ailemizde yaşandığı gibi sadece soyut bir kavram olarak algılamaz, ciddi ciddi yaşar ve yaşatmaya da saygı gösterirler.
Sizin "ilgi göstermek" dediğiniz kavram ile "özel yaşama saygı" kavramı ne yazık ki güzel dimağınızda fazla çakışmakta, oysa bu iki kavram ilkokul öğretmenlerimizin değimiyle elmalar ve armutlar kadar farklı kavramlar.. Birine sevgi ve ilgi göstermek, o minicik bir bebek bile olsa, özel hayatına, sizden gizlemek istediklerine saygı duymak, fazla elleşmemek, karışmamakla da yapılabilir. İlla ki, lise önünde simitçi kılığına bürünmüş bir sivil polis hassaslığında çocuğunuzun 7/24 ne yaptığını takip etmek, onu kötülüklerden ve kötülerden kollamaz. Bir çocuk büyürken nasıl dizlerini kabuk içinde bırakmadan adam gibi koşmayı öğrenemezse; kendini büyüklerin dünyasında rahat hissedebilmesi için çocukken hata yapmalı, kötülerle karşılaşmalı, kazıklar yemeli, aldatılmalı ve mağdur da edilmelidir. Çünkü çocuk kalbi bunları daha kolay affeder, bunlardan daha kolay ders alır, daha kolay unutur. Lakin el bebek gül bebek yetiştirmeye kalktığınız çocuk büyüyüp de eşek kadar olunca, o pamuk poposuna yediği ilk tekmeyle afallar, daha büyük girdaplara kapılır, kolayca ne ders alır ne de unutur. Dolayısıyla; amaç korumak kollamaksa, dağılın leyyyn.
Ama amaç bedenen uzakta olmanın getirdiği, illa ki ruhen yakında olmalıyım, torunumun büyümesini an be an izlemeli, daimi surette kızıma yardımcı olmalıyım ise; orda bi durun bakayım. "Çocuk benim, en iyisini ben bilirim" demiyorum ama ben size fikrinizi sormadıkça ya da yardımınızı istemedikçe, burnuma zorla dayatılan bamya misali fikir ve görüş dayatmayın kardeşim. 15 kişiden 15 fikir almak ve bunu sentezleyip en süper anne davranışına dönüştürmek şu sıra yapabileceğim bir şey değil; ne zamanım, ne enerjim ne de gri beyin hücrelerim buna elvermiyor. Ben size danışmak istediğimde danışıyorum zaten; sizden beklediğim biraz kendi kendime bırakın beni, biraz deneme yanılma yapmama izin verin, bu sayede kendime ve anneliğime güvenim artsın. E mi çekirdeklerim, e mi çitlembiklerim?! En nihayetinde en süper fikri de öne sürmüş olsanız, benim anneliğim sizinkinden farklı olabilir; çağ değişti, fikirler değişti, beklentiler değişti.. Herkesin kendi doğrusu ve değerleri farklıdır ve bazı şeyler çamura bata çıka öğrenilmelidir.
Ben asla geleneksel bir Türk kadını olamadım ve olmak da istemedim. Bir düşünün bakalım, ben neden yabancı bir adamla evlendim, neden yabancı bir ülkede yaşamayı tercih ettim? Ben Türkiye'deki içiçelikten, herkesin birbir meselesine burnunu sokmasından, herkesin diğerlerini aşağı ya da yetersiz görüp kendini övüp en iyiyi ben bilirim diyip durmasından, kişisel hayata saygı duyulmamasından, bir türlü bireyselliğe geçemeyip ümmet halinde yaşanmasından, insanın biraz farklı hayallere sahip olmasının başına koca koca belalar açması ya da yapayalnız ve bir nevi deli adledilmesine neden olmasından kaçtım. Şu an olduğum noktadan mutluyum. Akşam eve geldiğinde kap kap yemek ve bakım beklentisi olmayan, ev işlerinde ve çocuk yetiştirmede eşitlik ilkesini savunan, hala ilk günkü gibi aşık olduğum ve bana aşık olan bir adamı bu nedenle seçtim. Çocuğumuzu da fiziksel ve bilişsel olarak "diğerlerinden" güçlü olsun diye değil de kendine güvenli, farklılıklarla barışık, mutlu bir insan olarak yetiştirmek istiyoruz. Bu sizin için kabul edilmesi zor olabilir; kızımın bazı huylarının yaşıtlarından geri kalma olasılığı sizi korkutuyor olabilir, onu "tedavi etmek" onu "normalleştirmek" onu "diğerleri gibi yapmak" ve ümmete katmak istiyor olabilirsiniz. Bu nedenle sizin için boyunu, kilosunu, yapabildiklerini diğer yaşıtlarıyla karşılaştırmak ve bana devamlı direktifler vermek önemli olabilir. Ama benim için değil. Ben kızımın eksiklerine ve yapamadıklarına değil, başardıklarına ve artılarına bakıyorum. Diğer çocuklarla karşılaştırmıyorum, çünkü o yarış atı değil. Onun yolu ayrı, diğerlerinin ayrı.. Ama siz ne zaman "şunu yapıyor mu?" ya da "şusu nasıl?" ya da "foto yolla foto yolla" diye ısrar edip dursanız, benim tüylerim böyle diken diken oluyor, topuklarım totoma vura vura koşarak kaçma isteğim kabarıyor. Sonra hatırlıyorum; ben bu nedenle zaten uzaklarda, kültürüme uzak bir adamla yaşıyorum.. Şükrediyorum.
Ailemle hep gurur duydum, hep ailemdeki tüm bireyler için tanrıya şükrettim. Şu hayatta herşey ters gitse bile, aile açısından çok şanslıyım, bunu hep düşünmüş ve önemini bilmişimdir. Benim annem ve babam AŞIRI sevgi dolu, AŞIRI iyi niyetli ve AŞIRI hassas insanlar. Bu nedenle, beni ve şimdilerde de Maya'yı aşırı ilgi ve sevgiyle, hayatlarının odağına yerleştirdiler. Bu da dediğim gibi, ideal gözüken ama yakından bakıldığında insanı sevgiden boğabilen bir durum. Çünkü insanın çocuğuna sıkı sıkı sarılması ve onu kanatlarını denemek için serbest bırakamaması hem çocuğa hem anne-babaya zararlı. Çocuk kanatlarını denemeli, anne baba da o çocuk uçup gittiğinde "boş yuva sendromu"na kapılmamak için kendini oyalayacak başka başka odak noktaları bulabilmelidir.
Kıssadan hisse; kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla. Eğer yeni ve acemi bir anneye gerçekten yardımcı olmak ve de süper büyükanne ve dede olmak istiyorsanız:
1. Ben yardım istemeden bana dört bir yönden bir sürü can simidi atmayın. Bu aklımı karıştırıyor ve boğulmayacağım varken bile bu karışıklıkta boğuluyorum.
2. Ben yardım istediğimde söylediklerinizi %100 yapmayacağımı, fikirlerime uyanları yapacağımı, diğerlerini hiç duymamış gibi davranacağımı kabul edin. Herkesin çocuk yetiştirme tekniği ve inandığı doğrular aynı değildir.
3. Bana asla ve asla "şunu yapmıyorsun da ondan olmuyor" demeyin. Hayat tek değişkenli denklem değil, hiçbirşeyin tek bir nedeni yok, hiçbir neden tek bir sonuç doğurmaz.
4. Bu yazımı okuyun, isterseniz bloğu da okumaya devam edin ama burada yazılanlar dokunduğunda bunu kişisel sorun listenize eklemeyin, bana bozulmayın, kırılmayın, beni olduğum gibi kabul edin ve lütfen saygı duyun.
Gelinlerim; siz de ne yazık ki almanca olan ve zamansızlıktan çeviremediğim ama google'a çevirtip aşağı yukarı anlamını yakalayabileceğiniz, bu konuda köşetaşı vazifesi görebilecek kadar iyi yazılmış bu yazıyı lütfen okuyun, iyice anlayın ve uygulamaya çalışın.
Pek sevgili çekirdek ailem ve çitlembik yakınlarım (ve bu vesileyle tüm gelinim sen anla'cıklarım);
Sebatla şu bloğu anonim yazdım, sizden sakladım, sakladım, yine de buldunuz. Aferin. Mutlu musunuz? Pek tabii. Bu sayede çocukluğumdan beri yaptığınız gibi, tek çocuğunuzu, gözünüzün bebeğini, yanlış yollara sapmaktan, hatalar yapmaktan, saçının teline ziyan gelmesinden koruyacağınıza inanıyorsunuz biliyorum. Hani ortaokulda gizlice okuduğunuz hatıra defterlerim misali. Lakin sevgili çekirdeklerim; inanın ki çocuk bile olsa, kişinin bir özgür, bir bağımsız, bir kendi kendine idare edebileceği, yanılgılara düşeceği, hatalarından dersler çıkarıp öğrenmeler yapabileceği, az biraz gizli ve kişisel hayatı olmalı diye düşünüyorum. Pek sevgili İncilüzler buna "privacy" derler ve bu kavramı bizim kültürümüzde ve hatta en çok da bizim ailemizde yaşandığı gibi sadece soyut bir kavram olarak algılamaz, ciddi ciddi yaşar ve yaşatmaya da saygı gösterirler.
Sizin "ilgi göstermek" dediğiniz kavram ile "özel yaşama saygı" kavramı ne yazık ki güzel dimağınızda fazla çakışmakta, oysa bu iki kavram ilkokul öğretmenlerimizin değimiyle elmalar ve armutlar kadar farklı kavramlar.. Birine sevgi ve ilgi göstermek, o minicik bir bebek bile olsa, özel hayatına, sizden gizlemek istediklerine saygı duymak, fazla elleşmemek, karışmamakla da yapılabilir. İlla ki, lise önünde simitçi kılığına bürünmüş bir sivil polis hassaslığında çocuğunuzun 7/24 ne yaptığını takip etmek, onu kötülüklerden ve kötülerden kollamaz. Bir çocuk büyürken nasıl dizlerini kabuk içinde bırakmadan adam gibi koşmayı öğrenemezse; kendini büyüklerin dünyasında rahat hissedebilmesi için çocukken hata yapmalı, kötülerle karşılaşmalı, kazıklar yemeli, aldatılmalı ve mağdur da edilmelidir. Çünkü çocuk kalbi bunları daha kolay affeder, bunlardan daha kolay ders alır, daha kolay unutur. Lakin el bebek gül bebek yetiştirmeye kalktığınız çocuk büyüyüp de eşek kadar olunca, o pamuk poposuna yediği ilk tekmeyle afallar, daha büyük girdaplara kapılır, kolayca ne ders alır ne de unutur. Dolayısıyla; amaç korumak kollamaksa, dağılın leyyyn.
Ama amaç bedenen uzakta olmanın getirdiği, illa ki ruhen yakında olmalıyım, torunumun büyümesini an be an izlemeli, daimi surette kızıma yardımcı olmalıyım ise; orda bi durun bakayım. "Çocuk benim, en iyisini ben bilirim" demiyorum ama ben size fikrinizi sormadıkça ya da yardımınızı istemedikçe, burnuma zorla dayatılan bamya misali fikir ve görüş dayatmayın kardeşim. 15 kişiden 15 fikir almak ve bunu sentezleyip en süper anne davranışına dönüştürmek şu sıra yapabileceğim bir şey değil; ne zamanım, ne enerjim ne de gri beyin hücrelerim buna elvermiyor. Ben size danışmak istediğimde danışıyorum zaten; sizden beklediğim biraz kendi kendime bırakın beni, biraz deneme yanılma yapmama izin verin, bu sayede kendime ve anneliğime güvenim artsın. E mi çekirdeklerim, e mi çitlembiklerim?! En nihayetinde en süper fikri de öne sürmüş olsanız, benim anneliğim sizinkinden farklı olabilir; çağ değişti, fikirler değişti, beklentiler değişti.. Herkesin kendi doğrusu ve değerleri farklıdır ve bazı şeyler çamura bata çıka öğrenilmelidir.
Ben asla geleneksel bir Türk kadını olamadım ve olmak da istemedim. Bir düşünün bakalım, ben neden yabancı bir adamla evlendim, neden yabancı bir ülkede yaşamayı tercih ettim? Ben Türkiye'deki içiçelikten, herkesin birbir meselesine burnunu sokmasından, herkesin diğerlerini aşağı ya da yetersiz görüp kendini övüp en iyiyi ben bilirim diyip durmasından, kişisel hayata saygı duyulmamasından, bir türlü bireyselliğe geçemeyip ümmet halinde yaşanmasından, insanın biraz farklı hayallere sahip olmasının başına koca koca belalar açması ya da yapayalnız ve bir nevi deli adledilmesine neden olmasından kaçtım. Şu an olduğum noktadan mutluyum. Akşam eve geldiğinde kap kap yemek ve bakım beklentisi olmayan, ev işlerinde ve çocuk yetiştirmede eşitlik ilkesini savunan, hala ilk günkü gibi aşık olduğum ve bana aşık olan bir adamı bu nedenle seçtim. Çocuğumuzu da fiziksel ve bilişsel olarak "diğerlerinden" güçlü olsun diye değil de kendine güvenli, farklılıklarla barışık, mutlu bir insan olarak yetiştirmek istiyoruz. Bu sizin için kabul edilmesi zor olabilir; kızımın bazı huylarının yaşıtlarından geri kalma olasılığı sizi korkutuyor olabilir, onu "tedavi etmek" onu "normalleştirmek" onu "diğerleri gibi yapmak" ve ümmete katmak istiyor olabilirsiniz. Bu nedenle sizin için boyunu, kilosunu, yapabildiklerini diğer yaşıtlarıyla karşılaştırmak ve bana devamlı direktifler vermek önemli olabilir. Ama benim için değil. Ben kızımın eksiklerine ve yapamadıklarına değil, başardıklarına ve artılarına bakıyorum. Diğer çocuklarla karşılaştırmıyorum, çünkü o yarış atı değil. Onun yolu ayrı, diğerlerinin ayrı.. Ama siz ne zaman "şunu yapıyor mu?" ya da "şusu nasıl?" ya da "foto yolla foto yolla" diye ısrar edip dursanız, benim tüylerim böyle diken diken oluyor, topuklarım totoma vura vura koşarak kaçma isteğim kabarıyor. Sonra hatırlıyorum; ben bu nedenle zaten uzaklarda, kültürüme uzak bir adamla yaşıyorum.. Şükrediyorum.
Ailemle hep gurur duydum, hep ailemdeki tüm bireyler için tanrıya şükrettim. Şu hayatta herşey ters gitse bile, aile açısından çok şanslıyım, bunu hep düşünmüş ve önemini bilmişimdir. Benim annem ve babam AŞIRI sevgi dolu, AŞIRI iyi niyetli ve AŞIRI hassas insanlar. Bu nedenle, beni ve şimdilerde de Maya'yı aşırı ilgi ve sevgiyle, hayatlarının odağına yerleştirdiler. Bu da dediğim gibi, ideal gözüken ama yakından bakıldığında insanı sevgiden boğabilen bir durum. Çünkü insanın çocuğuna sıkı sıkı sarılması ve onu kanatlarını denemek için serbest bırakamaması hem çocuğa hem anne-babaya zararlı. Çocuk kanatlarını denemeli, anne baba da o çocuk uçup gittiğinde "boş yuva sendromu"na kapılmamak için kendini oyalayacak başka başka odak noktaları bulabilmelidir.
Kıssadan hisse; kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla. Eğer yeni ve acemi bir anneye gerçekten yardımcı olmak ve de süper büyükanne ve dede olmak istiyorsanız:
1. Ben yardım istemeden bana dört bir yönden bir sürü can simidi atmayın. Bu aklımı karıştırıyor ve boğulmayacağım varken bile bu karışıklıkta boğuluyorum.
2. Ben yardım istediğimde söylediklerinizi %100 yapmayacağımı, fikirlerime uyanları yapacağımı, diğerlerini hiç duymamış gibi davranacağımı kabul edin. Herkesin çocuk yetiştirme tekniği ve inandığı doğrular aynı değildir.
3. Bana asla ve asla "şunu yapmıyorsun da ondan olmuyor" demeyin. Hayat tek değişkenli denklem değil, hiçbirşeyin tek bir nedeni yok, hiçbir neden tek bir sonuç doğurmaz.
4. Bu yazımı okuyun, isterseniz bloğu da okumaya devam edin ama burada yazılanlar dokunduğunda bunu kişisel sorun listenize eklemeyin, bana bozulmayın, kırılmayın, beni olduğum gibi kabul edin ve lütfen saygı duyun.
Gelinlerim; siz de ne yazık ki almanca olan ve zamansızlıktan çeviremediğim ama google'a çevirtip aşağı yukarı anlamını yakalayabileceğiniz, bu konuda köşetaşı vazifesi görebilecek kadar iyi yazılmış bu yazıyı lütfen okuyun, iyice anlayın ve uygulamaya çalışın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder