Bakıcı illa ki gerekli bir zat-ı muhterem midir?

Yaşadığımız bu ülkede bebekleri 1 aylıktan itibaren kreşe verebiliyorsunuz, 3 yaştan itibaren de anaokulu zorunlu. Home-schooling falan gibi bir tercih söz konusu değil, zaten o işi layıkıyla (hem bilişsel hem sosyal yönden) becerebilene ben şahsen bir şilt verebilirim, zor o iş. Biz şartlar değişmezse Maya'yı 3 sene öpüp koklamak, sonra da anaokuluna yollamak niyetindeyiz. Bu arada ben de 1. yaştan itibaren home-office bazında doktoraya ve part-time bazında terapistliğe geri dönmeyi istiyorum. İspanyol canım Noe de bencileyin, 1 yaşı bekliyor ve home-office düşünüyor. İngiliz dilberimiz T. 2 sene aralarla 3 çocuk yapmaya baş koymuş anaç sütlaç bir kadın olduğu için o zaten "evimin kadını, bebelerimin anasıyım" mottosunu benimsemiş, para kazanma işini tümden kocaya yıkmış, rahat. Alman hatun S. zaten sanatçı, evde de dursa bir atölyede de dursa bir, çocuğu bohçaya sarıp sırtına atı-atıveriyor. Dolayısıyla Polonyalı A.'ya şaşırdık ayol. Ama bak yargılamadık, destekledik. Bu kızlar ve kafeinsiz alkolsüz içecekler toplantısının anlam ve ehemmiyeti bunda gizli!
Tabii kreş konusu açılınca bir de bakıcı konusu açıldı. Bohem Almanımız S. ve anaç sütlacımız İngiliz T. bakıcıya kat-i surette karşılar. Çocuk ana kokusuna doya doya büyüsün, yakınımda yamacımda olsun diyorlar. Tabii ki Polonyalı A. ve rahat pozitif canım Noe bakıcıya %100 destek veriyor ve araştırmalara, görüşmelere başlamışlar bile! Ben.. Ben kararsızım.. Mesela haftada 1 gece 2 saat sinemaya ya da Beyaz Atlı Prens'imle başbaşa yemeğe gitmek için bakıcıya OK ama ben evdeyken, doktorayı dondurmuş, terapistliğe annelik izni almışken normal zamanlarda çocuğuma doya doya bakmak, büyüdüğünü izlemek, birşeyler öğrendiğinde sevincini paylaşmak, birşeyleri yapamadığında arkadan destek olmak istiyorum. En iyi bakıcı bile anne gibi olamaz ki!
Ama valla çocuk bezi değiştirmeden ya da masanın orta yerinde mememi dışarı pörtletmeden yenebilecek romantik bir akşam yemeğini ya da Beyaz Atlı Prens'imle sarmaş dolaş bir film izlemeyi de nasıl özledim nasıl özledim. Hani geçen yazılarımdan birinde anlattığım yeni arkadaş D. yani nam-ı diğer süpere yakın anne var ya; o bile "aman şekerim bakıcısız olur mu, az biraz bırakacaksın çocuğu, uzak kalacaksın, kendine zaman ayıracaksın, ayaklarını uzatıp yayacaksın" diyor yahu. Elzem birşey galiba bu bakıcı?! Hoş ben kendime zaman ayırıyorum, Maya'yı babasına bırakıp spora gidiyorum, uzun köpüklü banyolar yapıyorum, blog postları yazabiliyorum falan.. Ama çocuğu uyutup diğer odada battaniye altında cilveleşmeye kaçmamız dışında, kocacığımla başbaşa romantik ya da huzur dolu sakin haller yaşamayalı 5 ay oldu 5 ay! YUH.
Maya belki katı gıdaya geçerse, 2 saatte bir emme ihtiyacı kalmazsa, bizimle aynı kentte yaşayan babannesi ve dedesine bir akşam üstü 3-4 saat, bir haftasonu sabahtan öğlene falan bırakabiliriz. Ama şu durumda bakıcı.. Ne bileyim.. Sanırım hem çok erken, hem de Maya beni kaçıp gitmeyi isteyecek derecede delirtmiyor bu sıra. Seviyorum keratayı :) Ama süpere yakın anne D.'nin süpere yakın bir bakıcısının olduğunu öğrenmek ve istersem de bana telefonunu verecek olması da şans işte!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder