İkinci hamilelik
"Öğrenen Anne, ikinci hamilelikten hiç bahsetmiyorsun, azcık anlat yahu" gibi yorumlar alıyorum, valla neyinden bahsedeyim canlar, inanmayacaksınız ama, tam yarısına geldik ben daha hala kendimi hamile hissetmiyorum! Bazı arkadaşlardan duymuştum, ikinci hamilelik ilki gibi olmuyor, insanın bir de ufak bir çocuğu varsa, hamileliğini hiç anlamıyor demişlerdi. Valla bende de biraz öyle oldu sanırım. Maya'nın ihtiyaçları, dengede tutmaya gayret ettiğim günlük program, üstüne de hastalıklar şanssızlıklar falan derken, daha en başından biraz "iki numara vatandaş" oldu garibim. Ama o da kendine bu ortamda yer açıyor, Maya'da anca 20li haftalarda hissettiğim hareketleri bu sefer 16.haftada hissetmeye başladığımdan beri, ben günlük telaşede onu unutsam da, o kendini hatırlatıp, karın üstünden bi doz sevgisini alıyor :) E bu işler böyle, "ananın dikkatini sevgisini kazanabilmek için aktif uğraş vereceksin yavrum, yoksa senin zilli ablan ananı parmağında oynatırken anan hangi birinize yetsin" mottosu içindeyim.
İkinci hamilelik bunun dışında aynen ilki gibi gidiyor, o nedenle de yazacak hiç bir yeni şeyim yok. İsterseniz Maya'nınkini okuyun valla fizyolojik anlamda aynılarını yaşıyorum. Psikolojik anlamda ise, tabii ki "iki çocukla napıcam?!" kabusu dışında tatlı bir boşvermişlik içindeyim, Allah'a güveniyor ve kendimi bırakıyorum, aynen Maya'daki gibi haftalık dualarımı okuyorum, sağlıklı ve huzurlu bir bebek için umut ediyorum. O kadar..
Hazırlık babında bir çöp dahi almamıza gerek yok çok şükür, yeni eve geçişte Maya'nın şimdiki odasını bebeğe verip ona da yaşgünü şerefine küçük hanım odası alacağız (hayır asla pembe olmayacak hahaha bu anarşist kafayla ben bu kızı sırf bana terslikten kokoşun kraliçesi edeceğim bak gör). Maya'nın neredeyse tüm kıyafetleri unisex, üstelik yavrum çok temiz büyüdü, kusan bebek değildi, mis gibi duruyor tüm kıyafetler, artık sürpriz yumurta giyer. Bir tek 0-1 yaş arası araba koltuğunu yeniden almamız gerekiyor (Maya'nınkini bir arkadaştan alıp biz de başka bir arkadaşa vermiştik), onun dışında bir eksiği yok gibi. Tabii 30lu haftalarda kıyafetleri elden geçirip yıkayıp hazırlamak lazım ama zaten yıkayıp kapalı kutulara koyup kaldırdığım için çok zorlanacağımı sanmıyorum.
Onun dışında, aynen Maya'daki gibi "efsanevi Dr.Kuş" ile şimdilik ayda bir giden kontroller kısa zaman sonra daha sık aralıklara düşecek. Şeker yükleme vs dahil önerilen tüm gebelik kontrollerini yaptırıyorum, bence önemli. Bu sefer yaşım 35+ olduğu için, ilk gebelikte kullanmadığım içinde bolca B, D, folik asit ve DHA balık yağı olan bir multivitamin kullanıyorum (Gynvital), başka kullandığım ekstra bir şey yok. Bu sefer Maya'da olduğu gibi çok deli gibi spor yapmıyorum çünkü zamanım yok ama fırst buldukça yoga, yürüyüş ve yüzme yapıyorum. İşimi gücümü sorumluluklarımı hamilelik nedeniyle aksatmıyorum, hayatımda açıkcası hiç bir değişiklik ya da kolaylaştırma olmadı çünkü imkanım yok. 12 kiloluk kızımı bazen kucaklayıp iki kat merdiven de çıkartıyorum, en az 10 kiloluk market torbalarını da taşıyorum, alkol ve kafein almıyorum ama organik falan da beslenmiyorum. Valla bazen yoğunluktan gün içinde yemek yemeyi de unutuyorum. Hele şu yukardaki gibi ayağıma masajı bırak, bazen tuvalet ihtiyacımı dahi 2 saat rötarla giderebiliyorum. E yapma kendine bak da, nasıl olacak o iş? Hayat bu şekilde, tüm sorumluluk bende, gurbet elde yalnızım sevgili dostlar.. İlkinde de böyleydim aslında ama ikincide gerçekten nazlanacak zamanım da imkanım da yok..
Ama açıkcası bunu sorun da etmiyorum, normalim bu çünkü. Ayrıca ilkinde aktif hamilelik bana aslında görece rahat (panikle bağrışma kısımlarını geçelim) ve komplikasyonsuz bir epiduralsiz ağrı kesicisiz normal doğum olarak geri döndü biliyorsunuz. Umuyorum bu sefer de normal, doğal doğumu başarabilirim ama normal doğum yapana madalya verilmediğini öğrendiğimden beri açıkcası bu olmazsa olmazım değil, doktorlar ve ebeler benim ve bebeğin sağlığı için neyi uygun bulurlarsa onu uygulayacağım.
Burda anababa okulları oluyor, ilk çocukta 1-2 hafta sürüyor ama ikinci çocukta sırf bu kardeş etkileşimi vs gibi konulara özgü 1 günde şipşak bir eğitim veriyorlar, ona yazıldık. Bir de doğuracağım hastanenin turuna katılmamız ve Maya'ya da gelen doğum sonrası bakım ebesini ayarlamamız gerekiyor, onlar da 30'lu haftalarda olacak. Şimdilik gündemimde Maya'dan ve günlük koşturmacadan kalan zamanlarda totomu yayma, göbeği insani boyutlar dahilinde büyütmeyi umut etme ve olabildiğince sağlığıma dikkat etme var.
Gelelim psikolojik hazırlıklara.. Valla işte o kısım biraz yaş. İnsan psikolog olunca biraz fazla üstüne düşüyor bu kısmın. Sufizm alıştırmalarım ile meditasyonu, dualarımı ihmal etmiyorum. Endişe ve korkularım ikinci bebekle ilgili değil de genellikle "Maya'yı nasıl alıştırıcaz, nasıl tepki vericek (göbek "serpme kahvaltıyı biraz fazla kaçırmış türk kızı" boyutundan bi gıdım daha çıkıp kendini belli etmeden söylemek istemedik, öyle önerildiğini okudum), iki çocuğu nasıl başarıcam, ya kafayı sıyırırsam?" türü endişeler. Sanırım ikinci bebek az çok "bilinen" bir şey olacağı için, hala aklım bilinmezler gezegeni olan Maya'da.. Bu endişelerimi de bol bol okuyarak falan yenmeye çalışıyorum (bana çok şey katan kitaplar ve bloglar hakkında ayrı bir yazı yazacağım kapanış öncesi).
Bir de tabii "ya yine ağlayan bebek olursa korkusu" var :P O hiç geçmedi, zamanla alışacağıma, maruz kaldıkça arttı yahu.. Yani "çevrenin tepkisi" kısmını tamamen çözdüm de kendim hala acaip rahatsız oluyorum ağlayan bebek ve çocuktan, o kısmı bir türlü çözemedim. İki çocuklu ebeveynliğimde öğrenmeyi ve başarmayı istediğim tek şey de zaten "rahat bir anne olmak" yani azıcık koyver gitsin'ci olmayı öğrenebilmeyi ve uygulayabilmeyi umuyorum, tüm hedeflerimi tek bir hedefe indirdim, huzurlu ebeveynlik! :D Ama bu ağlama konusu beni çok geriyor ne yalan söyleyeyim, sanırım bu konuda daha 40 fırın ekmek yemem lazım..
Ya biliyorum her bebek ağlar da.. Dostlar ben hazırlıksız mı yakalandım bilemiyorum da, bizim kız bi başka ağlardı. Hakikaten hala etrafa bakıyorum, hala bizimki gibi ağlayan belki 100 bebekte 1 bebek anca.. Biz eşimle biraz travmatize olduk bizim zilliden, bu konuda psikoloğa, ağlayan çocuk merkezine falan da gittik, hala eşimle "ebeveyn ve çift olma terapisi"ne devam da ediyoruz ama aşamıyoruz o günleri.. Acaip bi korku kaldı bizde.
Şu yandaki, benim daha 2 aylık hırçın kızım :) Hani ara sıra diyorum ya ilk 7 ay hiç susmadan ağladı diye, abarttığımı düşünüyorsanız işte kanıtı diye şeyettim. Son perdeden ağlayan bebek bu oluyor işte. O kıllı bacaklar da benim değil babasının bacakları bu arada (lütfen yani!)
Bir takım çılgın anneler benim hamilelik haberimi duyunca "ay ben de küçük bebeği özledim, keşke hiç büyümeseler" diyorlar ve ben şaşırıyorum, yahu küçük bebeğin nesi özlenebilir?! Yemin ederim, inanınız, büyüdükçe güzelleşiyorlar, ne kadar küçük o kadar zor. Mesela "yürümeye bi başlasın mahvoldun", "sen dur dur bu ne ki, asıl 2 yaş krizinde bittin", "2 yaş krizi neymiş, bir konuşmaya başlasın laf yetiştiremezsin, yandın kül oldun" diyorlar ya, vallahi yalan, ne zaman yürümeye başlıyor, oh etrafı keşfetmeye, kendini oyalamaya başlıyor, iki yaş krizi ne ki, ilk 7 ay yaşadıklarımı Allah düşmanıma vermesin (sahi biz nasıl hayatta kaldık?!), hele konuşmaya başlayınca, o minik beyinde neler döndüğünü dışa vurmaya başlayınca tadından yenmiyor, o anlatsın, hiç susmasın, ben oturayım yanına dinleyeyim!
Kısaca; büyüdükçe derdi büyümüyor, tam tersine bence dertler azalıyor ya da değişiyor ama ilk 2-3 sene anne baba ve çocuklar olarak hayatta kalabilirseniz, sonrası rahatlıyor.. Yani umarım rahatlıyordur, şu an tam o dönemeçteyim ve bazı kendini bilmezler de kalkmış bana 4 yaş krizinden 5 yaş vurdumduymazlığından, 6 yaş bittik artık bizciğinden falan bahsediyorlar ama ben ne yapıyorum, duy-mu-yo-rum ;)
Tamam küçük bebeği hakikaten hiç özlemedim ve şimdi hamileyken, iki çocukla ne halt yiyeceğimi düşünüp yusuflarken falan da bebek kakası-kusmuğu-şişmişmemeler üçgeni agucukları sansürlüyor ve daha şimdiden "ay çabuk çabuk büyüsün, ele avuca gelir hale gelsin" hissiyle doluyum amaaaaaa, hadi itiraf edeyim, yine de şu yandaki hallerini de özlemle anmıyor değilim ;) Ağlamış ağlamış, gözleri pörtletmiş ama sonra susmuş (ya da 5dk ara vermiş diyelim, bizim durumumuzda) ve hınzır hınzır gülümsemiş, ayaklarını öptürmüş işte.. Yerler bunu. Tombulmuş da yahu bizim kız. O kılsız bacaklar da, benim bacaklar bak :) Lütfen! (Bu arada ağlayan bebeği babasına verip gülen bebeği kucağıma alacak denli de cingöz recaiymişim, valla geçen yıllarda neden bu tutumu koruyamadım diye şimdi şaşırdım..!)
Şimdi "Plan B"ye hamileyim ya, ara sıra bu minik bebek hallerini düşünüp "ya bu da ağlayan bebek çıkarsa, bir de üstüne Maya'nın 3 yaş krizi binecek, bu sefer ayvayı tam yedik" diyorum. Vallahi çok derinden bir ürperti geliyor. "Allahım bana acı, ne olursun bu seferki sakin, sessiz, uslu olsun" diyorum. Sonra bu sefer de "ay bu seferki pek uslu olursa, onu daha çok seversem, hırçın ve çılgın Maya'nın pabucunu dama atarsam, ay benim küçük yaşta olgun abla olmak durumunda kalan bahtsız yeeevruuuum" diyorum. Ay ben bu işin içinden çıkamıyorum! Hamilelik hormonları, gözünüzü seveyim bi geri gidin yaaaa! :D
Bir de son not, evet cinsiyetini öğrenmiyoruz. Burda ve diğer başka ortamlarda herkes erkek diyor nedense ama bana kız gibi geliyor, hem hamileliğimin öncekine benzerliği, hem fetüsü karnımın baya alt kısmında hissetmem, hem cildimin bozulması, hem aşırı yorgun hissetmemem (erkek bebek bekleyenler devamlı bir esneme halinde, kız bekleyenlerinse suratlarını çiller kaplamış halde genellemesi) nedeniyle böyle düşünüyorum ama dur bakalım ne olacak.. Eşim biraz erkek, bense kız beklentisi içindeyiz itiraf edeyim :) Ama evlat evlattır, ne çıkarsa bahtımıza aynı derecede sevineceğimize eminim, yeter ki sağlıklı olsun, amin amin!
Yani ikinci hamilelik konusunda yazdığım yazacağım yazı budur sevgili dostlar. İkinci hamileliğin ikinci yarısındayım, tam şu an hakem düdüğünü öttürdü! Umarım bu devre de güzel geçer; evladımızı sağlıkla, kolayca, mutlulukla, huzurla kucağımıza almak nasip olur. Ne olacak bu işin sonu inanın ben de bilmiyorum, diyorum ya, tam sürpriz yumurta.. Belki yeni gelen huysuzlukta eskisini aratır, belki tükenmişlikten delirir tımarhanelik olurum, belki üçgen kareden daha iyiymiştir, belki sarıkızın buzağısı dağa kaçar ayh bilmiyorum bu işin sonu ne olur..
Ama belki de tüm korkularımın, endişelerimin aksine; bir de bakmışım şu yandaki "mutluluğun fotoğrafı" biz oluvermişiz, öpücükler arasında sandviç edilmiş ananın bakışındaki "tanrım sana şükürler, şükran olsun" ifadesini nasıl da yakalamış, son zamanlarda gördüğüm en güzel kare bu.. Olur mu olur, inşallah bana da böylesi bir şans, böylesi bir Tanrıyla, evrenle, yaşamın anlamıyla bir bütün olma anı, böylesi bir mutluluk kısmet olur yahu..! İnşallah.. Amin amin..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder