Dayanamadım, geldim :)
Ben geldiiim! :) 2-3 hafta demiştim ama dayanamadım, geldim. Öncelikle moralimin bozuk olduğu zor dönemimde bana verdiğiniz güzel dilekler, dualar, enerjiler için çok teşekkür ederim. Malum Şubat ve Mart ayları, dengesiz hava, ortalıkta kaynaşan virüsler derken hastalıklarla geçiyor. Biz de nasibimizi aldık, 1 aydır çeşit çeşit hastalıklarla mücadele ederken de fiziksel ve psikolojik anlamda yoruldum, tükendim. Bu çok normal, hayat her zaman güllerle gelmiyor ve isyan etmek de gülmek kadar doğal bir duygu. İnsan olmak, farklı duyguları yaşayabilmek demek..
Benim çocuğum zor bir çocuk. Psikolog olarak "etiketleme"ye tabii ki karşıyım ama zorlanırken de "oy oy çocuğum bir melek, tüm suç benim beceriksiz acemi anneliğim" diyemeyeceğim çünkü bu doğru değil ve kendime yüklenmek içinde bulunduğum durumun gerçekliğini değiştirmeyecek. Zor bir çocuk olması onu ortalama bir ebeveynin çocuğunu sevdiğinden daha az seviyoruz anlamına gelmiyor ama gerek mesleki deneyimim, gerek sosyal çevremde gözlemlediklerimle çok rahat söyleyebilirim ki; çocuğum diğer çocuklardan daha fazla ilgi isteyen, duygusal konularda algısı daha açık ve daha çabuk etkilenen, etkilendiği olayı atlatması daha uzun ve zor bir süreç alan bir çocuk. Bunu kabul etmemek, "ben bu işi beceremedim, belki daha deneyimli bir anne olsam, belki çocuğumu daha fazla anlamaya çalışıyor, tüm enerjimi ona veriyor, yaşamımı onun ihtiyaçlarına göre şekillendiriyor olsaydım o da daha rahat bir çocuk olurdu" demek, hem doğru değil hem de gerçekçi değil. Kaldı ki saçı süpürge anaların Tükenmişlik Sendromu'na daha sık yakalandıkları ve mutsuz doyumsuz çocuklar yetiştirdikleri de bilimin kabul ettiği bir gerçek artık. "Kabullenmek", zorlandığımız bir konuyu çözebilmek için atılabilecek ilk adım, çünkü sorunun varlığını kabul edersek, algımız daha açık olarak bakıyoruz ve daha nötr bir çözüm üretebiliyoruz.
Daha önceki yazılarımda her annenin bir hassas noktası olduğunu ve çocuğun bundan etkilendiğini ve anneyi bu noktada zorladığını anlatmıştım. Kimininki uyku, kimininki yemek, kimininki çabuk sıkılma.. Fakat bir de bunun daha geniş yelpazede yaşandığı çocuklar var, yani "o da var, bu da var, ne ararsan var" der anneler hani.. İşte benim kızım da biraz öyle çıktı. Hikayemizi en baştan takip edenler biliyor, tam 8 ay emmediği ve uyumadığı zamanın %95'inde ağlayan bir çocuktu benim kızım. Bitkisel ilaçları, beslenme ve uyku şekli düzenlemelerini, ailecek psikolojik yardım almayı, hepsini denedik. Olmadı. Sonra bir gün, baktım normalde tüm gün ağlarken 1-2 saat gülmeye başlamış, sonra o oldu 3-4 saat, o oldu 5-6 saat, derken rahatladı. Büyüdü dedik. Bu sefer büyümenin getirdiği dertler başladı, diğer çocuklarla sosyalleşirken sık hastalanma, bugüne kadar getirdiği çok ağır bağırsak sorunları, üstüne 2 yaş bağımsızlık savaşları, o geçti derken duygusal anlamda aşırı hassas oluşu nedeniyle yaşadığı psikolojik ve sağlık sorunları.. Yani çocuğumu yere koyup oynamasını izlemek ya da en yakın aile üyesi bile olsa bir başkasına emanet edip de çıkmak nedir bilmedim ben. Çocuğum beni istedi, ben de onu itmedim, aldım hep kucağıma, o bağırdı, ben seni seviyorum dedim, o itti ben sakin kalmanın yolunu öğrenmek için kurslara gittim. Yanlış anlamayın, bunlar ebeveynlik görevimdi, pişman değilim. Ama çok yoruldum, bir çocuk büyütürken 10 çocuk büyütmüş kadar yoruldum.. Ve bana gelip de, benim şartlarımı hiç bilmeden, insanların "bunu böyle yapmıyorsun da ondan" ya da "bırakıver canım rahat ol azcık" demelerinden yoruldum..
Bırakamıyorum evet. Nedeni; bırakma şansım yok. Geçen hafta annem geldi biliyorsunuz. Maya yeni hastalıktan kalkmıştı, oh ne güzel oynayacaklar derken, annemin gelişinin ikinci günü hastalandı. Bu sefer aşırı ateşlenmedi (38.7 bizim evde ateş sayılmıyor) ama aşırı bir bağlanma ve huysuzluğu oldu. Annem Maya'yı bırakın kucağına almayı, göz teması bile kurmayı başaramadı çünkü Maya kendini kucağıma gömdü, anneme sırt değil resmen yüz çevirdi, bağırdı, ağladı, kendine dokundurtmadı. Öyle tam 6 gün sabahtan akşama dek aynı koltukta kucak kucağa oturduk, kitap okuduk, çizgi film izledik ve uyuyabildiğimiz zaman uyuduk. Annemse bize yemek yaptı, evimizi topladı sağolsun ama Maya'yı yüklenme kısmında bir yardımı olmadı. O zaman da anladım ki; ben bu işte yapayalnızım. Benim kimsem yok. Ben tamamen tek başımayım..
Bu çok zor bir duygu. 6 gün boyunca sadece koltukta oturduğunuzu düşünün, kıpırdamadan, devamlı anne diye ağlayan bir çocuğa sarılarak. Tamam Allah korusun, beterinden saklasın, kronik hastalığı olan çocukları düşününce bu hiç dert değil, şükrediyorum.. Ama yine de zor işte, herkesin derdi kendine zor. Basit bir reflü diyorsunuz, yaşayana sorun.. Basit bir alerji diyorsunuz, geçirene sorun.. Zorlandım işte, hastalık dönemleri benim için zor ve ne yazık ki bizde çok sık yaşanıyor. Sık yaşanınca, bir noktadan sonra uykusuzluk, fiziksel ve psikolojik yorgunlukla tükeniyorum.. İsyan ediyorum, ne yapayım? İnsanım ben de..
Ama "hayat döngüsü" denen şey var neyse ki.. Hayat zorluklarla geliyor, üzülüyoruz ağlıyoruz isyan ediyoruz.. Dua ediyoruz, sabrediyoruz, geçecek diyoruz.. Sonra biraz düzlüğe çıkıyorsun, iki yüzün gülüyor, mutlu oluyorsun, birden geçen hafta görmediğin, dışardaki çiçeği böceği görüveriyorsun.. Şanslıysan az soluklanıyorsun, biraz ara veriyorsun, güç ve enerji topluyorsun. Sonra yine aynı döngü.. Hayat bu.
Genel anlamda mutlu bir insanım ben. Ama çok duygusalım, hayat da beni zorluyor, çok çiçek böcek geçmiyor. Geçse de hayat bomboş gelirdi, "bir şey öğrenemeden, bir anlam yakalayamadan gidiyorum" derdim, düşünen bir insanım çünkü. Çağın hastalığı; düşünmek.. Olsun, hastalığım bu olsun. En azından "yaşıyorum!" diyorum, iyisiyle kötüsüyle, mutluluğuyla hüznüyle delirmeleriyle kendimi "yaşıyor" hissediyorum ya, bu da yeter..
Kısaca; 2-3 hafta demiştim ama dayanamadım geldim. Annem döndü, Maya kreşe, ben işe ve diğer işlere.. Kreşte ateşli ishal salgını başlamış bu arada, bakalım bize ne zaman vuracak. Az biraz soluklanabilirsem, biraz güçlenmek istiyorum, bu sıra çok zor geçti..
Birkaç yeni plan ve projem var sevgili bloggercıklarım.. Bunları size nasıl anlatacağım henüz bilemiyorum. Bu ayın sonunda şekillenecek gibi hissediyorum. Yaşamımda büyük değişiklikler planlıyorum ve bu, bloğu direkt etkileyecek gibi görünüyor. Fakat önümüzde biraz daha zaman var, biraz daha yaşam var, biraz daha yazı var.. Sağlık ve huzurla.......
Bu sıra okuduğum, önerdiğim kitaplar: Jesper Juul "Raising your competent child" ve "your competent child".
Benim çocuğum zor bir çocuk. Psikolog olarak "etiketleme"ye tabii ki karşıyım ama zorlanırken de "oy oy çocuğum bir melek, tüm suç benim beceriksiz acemi anneliğim" diyemeyeceğim çünkü bu doğru değil ve kendime yüklenmek içinde bulunduğum durumun gerçekliğini değiştirmeyecek. Zor bir çocuk olması onu ortalama bir ebeveynin çocuğunu sevdiğinden daha az seviyoruz anlamına gelmiyor ama gerek mesleki deneyimim, gerek sosyal çevremde gözlemlediklerimle çok rahat söyleyebilirim ki; çocuğum diğer çocuklardan daha fazla ilgi isteyen, duygusal konularda algısı daha açık ve daha çabuk etkilenen, etkilendiği olayı atlatması daha uzun ve zor bir süreç alan bir çocuk. Bunu kabul etmemek, "ben bu işi beceremedim, belki daha deneyimli bir anne olsam, belki çocuğumu daha fazla anlamaya çalışıyor, tüm enerjimi ona veriyor, yaşamımı onun ihtiyaçlarına göre şekillendiriyor olsaydım o da daha rahat bir çocuk olurdu" demek, hem doğru değil hem de gerçekçi değil. Kaldı ki saçı süpürge anaların Tükenmişlik Sendromu'na daha sık yakalandıkları ve mutsuz doyumsuz çocuklar yetiştirdikleri de bilimin kabul ettiği bir gerçek artık. "Kabullenmek", zorlandığımız bir konuyu çözebilmek için atılabilecek ilk adım, çünkü sorunun varlığını kabul edersek, algımız daha açık olarak bakıyoruz ve daha nötr bir çözüm üretebiliyoruz.
Daha önceki yazılarımda her annenin bir hassas noktası olduğunu ve çocuğun bundan etkilendiğini ve anneyi bu noktada zorladığını anlatmıştım. Kimininki uyku, kimininki yemek, kimininki çabuk sıkılma.. Fakat bir de bunun daha geniş yelpazede yaşandığı çocuklar var, yani "o da var, bu da var, ne ararsan var" der anneler hani.. İşte benim kızım da biraz öyle çıktı. Hikayemizi en baştan takip edenler biliyor, tam 8 ay emmediği ve uyumadığı zamanın %95'inde ağlayan bir çocuktu benim kızım. Bitkisel ilaçları, beslenme ve uyku şekli düzenlemelerini, ailecek psikolojik yardım almayı, hepsini denedik. Olmadı. Sonra bir gün, baktım normalde tüm gün ağlarken 1-2 saat gülmeye başlamış, sonra o oldu 3-4 saat, o oldu 5-6 saat, derken rahatladı. Büyüdü dedik. Bu sefer büyümenin getirdiği dertler başladı, diğer çocuklarla sosyalleşirken sık hastalanma, bugüne kadar getirdiği çok ağır bağırsak sorunları, üstüne 2 yaş bağımsızlık savaşları, o geçti derken duygusal anlamda aşırı hassas oluşu nedeniyle yaşadığı psikolojik ve sağlık sorunları.. Yani çocuğumu yere koyup oynamasını izlemek ya da en yakın aile üyesi bile olsa bir başkasına emanet edip de çıkmak nedir bilmedim ben. Çocuğum beni istedi, ben de onu itmedim, aldım hep kucağıma, o bağırdı, ben seni seviyorum dedim, o itti ben sakin kalmanın yolunu öğrenmek için kurslara gittim. Yanlış anlamayın, bunlar ebeveynlik görevimdi, pişman değilim. Ama çok yoruldum, bir çocuk büyütürken 10 çocuk büyütmüş kadar yoruldum.. Ve bana gelip de, benim şartlarımı hiç bilmeden, insanların "bunu böyle yapmıyorsun da ondan" ya da "bırakıver canım rahat ol azcık" demelerinden yoruldum..
Bırakamıyorum evet. Nedeni; bırakma şansım yok. Geçen hafta annem geldi biliyorsunuz. Maya yeni hastalıktan kalkmıştı, oh ne güzel oynayacaklar derken, annemin gelişinin ikinci günü hastalandı. Bu sefer aşırı ateşlenmedi (38.7 bizim evde ateş sayılmıyor) ama aşırı bir bağlanma ve huysuzluğu oldu. Annem Maya'yı bırakın kucağına almayı, göz teması bile kurmayı başaramadı çünkü Maya kendini kucağıma gömdü, anneme sırt değil resmen yüz çevirdi, bağırdı, ağladı, kendine dokundurtmadı. Öyle tam 6 gün sabahtan akşama dek aynı koltukta kucak kucağa oturduk, kitap okuduk, çizgi film izledik ve uyuyabildiğimiz zaman uyuduk. Annemse bize yemek yaptı, evimizi topladı sağolsun ama Maya'yı yüklenme kısmında bir yardımı olmadı. O zaman da anladım ki; ben bu işte yapayalnızım. Benim kimsem yok. Ben tamamen tek başımayım..
Bu çok zor bir duygu. 6 gün boyunca sadece koltukta oturduğunuzu düşünün, kıpırdamadan, devamlı anne diye ağlayan bir çocuğa sarılarak. Tamam Allah korusun, beterinden saklasın, kronik hastalığı olan çocukları düşününce bu hiç dert değil, şükrediyorum.. Ama yine de zor işte, herkesin derdi kendine zor. Basit bir reflü diyorsunuz, yaşayana sorun.. Basit bir alerji diyorsunuz, geçirene sorun.. Zorlandım işte, hastalık dönemleri benim için zor ve ne yazık ki bizde çok sık yaşanıyor. Sık yaşanınca, bir noktadan sonra uykusuzluk, fiziksel ve psikolojik yorgunlukla tükeniyorum.. İsyan ediyorum, ne yapayım? İnsanım ben de..
Ama "hayat döngüsü" denen şey var neyse ki.. Hayat zorluklarla geliyor, üzülüyoruz ağlıyoruz isyan ediyoruz.. Dua ediyoruz, sabrediyoruz, geçecek diyoruz.. Sonra biraz düzlüğe çıkıyorsun, iki yüzün gülüyor, mutlu oluyorsun, birden geçen hafta görmediğin, dışardaki çiçeği böceği görüveriyorsun.. Şanslıysan az soluklanıyorsun, biraz ara veriyorsun, güç ve enerji topluyorsun. Sonra yine aynı döngü.. Hayat bu.
Genel anlamda mutlu bir insanım ben. Ama çok duygusalım, hayat da beni zorluyor, çok çiçek böcek geçmiyor. Geçse de hayat bomboş gelirdi, "bir şey öğrenemeden, bir anlam yakalayamadan gidiyorum" derdim, düşünen bir insanım çünkü. Çağın hastalığı; düşünmek.. Olsun, hastalığım bu olsun. En azından "yaşıyorum!" diyorum, iyisiyle kötüsüyle, mutluluğuyla hüznüyle delirmeleriyle kendimi "yaşıyor" hissediyorum ya, bu da yeter..
Kısaca; 2-3 hafta demiştim ama dayanamadım geldim. Annem döndü, Maya kreşe, ben işe ve diğer işlere.. Kreşte ateşli ishal salgını başlamış bu arada, bakalım bize ne zaman vuracak. Az biraz soluklanabilirsem, biraz güçlenmek istiyorum, bu sıra çok zor geçti..
Birkaç yeni plan ve projem var sevgili bloggercıklarım.. Bunları size nasıl anlatacağım henüz bilemiyorum. Bu ayın sonunda şekillenecek gibi hissediyorum. Yaşamımda büyük değişiklikler planlıyorum ve bu, bloğu direkt etkileyecek gibi görünüyor. Fakat önümüzde biraz daha zaman var, biraz daha yaşam var, biraz daha yazı var.. Sağlık ve huzurla.......
Bu sıra okuduğum, önerdiğim kitaplar: Jesper Juul "Raising your competent child" ve "your competent child".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder