Uzanacak gönüllü bir el bekliyorlar
Devlet korumasında yetişen çocuklar ancak istismar ya da şiddete uğradıklarında gündeme gelir. Olaya dair haberler, çocukların yürek burkacak hikâyeleriyle verilir. Ancak bu çocuklar için üzülüp ah vah etmekten başka seçenekler de var.
Birçokları için acımaktan başka seçeneğin olmadığı yetiştirme yurdu çocukları, ellerinden tutulduğunda en güzel başarılara imza atabiliyor. Ellerinden tutmanın en güzel ve etkili yolu ise onlara koruyucu aile olmak. Çünkü ne sevgi evleri ne de yetiştirme yurtlarında iyileştirilen şartlar onların etraflarındaki tehlikelerin önüne geçebiliyor. Bunun en iyi örneği de söz konusu kurumlardan gelen şiddet ve cinsel istismar haberleri. Hayata zaten akranlarından bir adım geride başlayan bu çocuklar, yaşadıkları ikinci travma ile onarılmaz yaralarla yollarınadevam etmeye çalışıyor. Bu tür olaylarla karşılaşmasalar bile, bire bir aile şefkati ve ilgisi görmedikleri için hem başarı oranları çok düşük oluyor hem de yetişkinlik dönemine kadar tehlikelere açık hale geliyorlar. Koruyucu aile yanına yerleşen çocukların durumu ise çok daha farklı. Koruyucu ailelikten bahsederken öncelikle çocuğun maddî; ihtiyaçlarından çok manevî; ve duygusal ihtiyaçlarının esas alındığını hatırlatmak gerekiyor. Sistemde öncelikli tercih çocuğun anneanne, dayı, amca gibi yakın akrabalarının yanına verilmesi. Bunun dışında kan bağı olmayan kişiler de çocuğun koruyucu ailesi olabilir. Yetiştirme yurduna gelen aile, çocukla ilk iletişimi burada sağlıyor. Bu sırada çocuğun ailenin talebinden haberi olmuyor. Bu şekilde temaslar birkaç kez tekrarlanıyor. Çocuk ile aile arasında gerekli uyumun sağlandığı görülünce de koruyucu aile talebi onaylanıyor. Kısa bir uyum sürecinin ardından da çocuk ailenin yanına yerleştiriliyor. Bundan sonraki süreçte devlet aileye çocuk başına ücret ödüyor. Eğitimden beslenmeye ve servis ücretine kadar bütün masrafları karşılanıyor. Hatta talep edildiği takdirde özel okula gönderme imkânı bile var. Devletin çocuk üzerindeki takibi bu süreçte de devam ediyor. Koruyucu ailelik uluslararası düzeyde de en uygun görülen sistemlerin başında geliyor. Nitekim gelişmiş ülkelerde devlet korumasındaki çocukların yüzde 85’i koruyucu ailede. Ülkemizde ise bu oran yüzde 30 civarında. Yani toplam 14 bin 800 çocuğun 4 binden fazlası koruyucu ailede.
Takiplerin dosya üzerinde kalması istismarı artırıyor
Bütün olumlu yönleri bir yana, yetkililerin düzenli takip etmemesi durumunda koruyucu ailelikte de çocuğun mağduriyetine sebep olunabiliyor. Hayat Sende Derneği’nin Başkanı Bayram Tunçbilek, çocuğun aile yanına yerleştiği ilk zamanlarda yetkililerin sık sık ziyaret ettiğini ancak zamanla bunun ihmal edildiğini anlatıyor. “Gerek sosyal hizmet uzmanlarına gelen dosya sayısının çokluğu ve gerekse de sosyal hizmet uzmanlarının sayısının az olması nedeniyle sistemli bir takip sisteminin gelişmediğini görüyoruz.” tespitini paylaşan Tunçbilek, “Sosyal hizmet uzmanları yapmaları gereken ev ziyaretlerinin birçoğunu ne yazık ki dosya üzerinden doğan iş yükünün fazlalığı nedeniyle yapamıyor.” diyor. Takip sisteminin kapsamlı ve sistematik olmayışı ise çocukları istismara açık hale getiriyor.
İslâm, koruyucu aileye nasıl bakıyor?
Kimsesiz bir çocuğa el uzatıp onun ihtiyaçlarını gidermek aslında herkesin gönlünden geçen büyük bir hayır ve iyilik kapısı. Ancak Türkiye’de birçoklarının çok istemesine rağmen dinî; gerekçelerden dolayı bu konuya mesafeli durduğu biliniyor. Oysa tam aksine İslâm müminlere bu konuya uzak durmayı değil, kimsesiz çocuklara sahip çıkmayı emrediyor. Yasakladığı durum ise koruyucu ailelik değil, evlatlık edinmek. Çünkü evlatlık durumunda çocuk biyolojik ailesini bilmiyor ve ona sahip çıkan ailenin soyundan geldiğini zannediyor. Nesebin sağlıklı ilerlemesi ve karışmaması açısından tavsiye edilen, çocuğa öz anne-babasını bildirmek. Koruyucu aile uygulamasında da çocuğun öz ailesiyle ilişkisinin ve bağının korunma ilkesi dikkate alınıyor. Bu hususa riayet edildiği takdirde İslâm’ın Müslümanlardan beklediği de zaten koruyucu ailelik yani bir yetime, sahipsiz çocuğa sahip çıkmak. Konuyla ilgili dinî; hükümleri anlattığı bir sohbetinde Fethullah Gülen Hocaefendi, “Evlâtlıkların hakiki evlât gibi sayılmayacağını belirten ayet ve evlât edinmeyle alâkalı bazı sınırlamalar kat’iyen kimsesiz çocuklarla ilgilenmeme anlamına gelmez.” diyor. Kur’an’a göre çocuk büyüdüğünde mahremiyet meselesi olmaması için kız ise baba tarafından, erkek ise anne tarafından süt hısımlığı sağlanması gerekiyor. Bu yüzden çocuğun emme çağındayken alınması tavsiye ediliyor. Bu dönemi geride bırakan çocuklar için ise Hocaefendi şu tavsiyelerde bulunuyor: “O zaman da, meseleye biraz daha temkinli yaklaşır, daha hassas davranırsınız. Hâl ve davranışlarınıza dikkat eder, belli bir yaşa kadar onu evinizde besler, büyütürsünüz. Daha sonra da, icabında bir okula koyar, okuyup yetişmesine vesile olursunuz; belli bir yaştan sonra biraz mesafeli durur ama yine de ona kimsesizlik yaşatmazsınız. Hafta sonları o da sizi ziyaret eder, gelir sizinle teselli olur. Hatta, zamanı gelince evlenmesi, yurt-yuva kurması hususunda da yardımda bulunursunuz. Böylece, hem onu muhtemel bir zulüm ve işkenceden kurtarmış, hem kendi vesayetinizle yetiştirip topluma yararlı bir insan haline getirmiş olursunuz. Her anne-baba bunu hazmedebilir mi hazmedemez mi, bilemeyeceğim. Fakat böyle hayırlı bir işin, pek önemli bir ahiret yatırımı olduğu ve insana çok sevap kazandıracağı kanaatini taşıyorum.”
Her ortamda ayrımcılığa maruz kalıyorlar
Eğitim ortamında devlet korumasında kalan çocukların karşılaştığı birçok ayrımcı uygulama var. “Yuva çocukları yaramazdır, hırsızdır, öfkelidir” gibi yargılar, çocukların hayatını olumsuz etkiliyor. Eğitim ortamında ise etiketleme çok boyutlu şekilde olabiliyor. Örneğin veliler öğretmenlere, “Benim kızımı yuvadan Zehra ile oturtmayın.” diyebiliyor. Öğretmenler de “Yuvalılar ayağa kalkın.” gibi seslenmelerle onları ötekileştiriyor. Doğum günlerine çağrılmama gibi daha birçok ayrımcılık sayılabilir. Hayat Sende Derneği, bunlara karşı mücadele vererek farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Bakıcı anneler, öğretmenler ve sosyal hizmet uzmanlarına yönelik çocukların sorunlarıyla baş etme kapasitelerini artırmak amacıyla eğitimler düzenliyor. Bu kapsamda yürütülen bir proje de ‘Sosyal Duvarları Yıkalım’ projesiydi. Medyada devlet korumasında kalan çocuk ve gençlere ilişkin olumsuz söylemlerle mücadele amacıyla başlatılan proje kapsamında bir doğru sözlük oluşturdu. Böylece çocukları ve ailelerin sosyal açıdan dışlanmalarına neden olan kavramlar hakkında kapsamlı bir farkındalık oluşturuldu.
Kurumda kalanlar altı kat fazla şiddete uğruyor
Hayat Sende Derneği, devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerin hayatları için çözüm üreten etkili derneklerden biri. Bugüne kadar binlerce çocuğun hayatına katkı sağlanmasına vesile olan derneğin başkanı Bayram Tunçbilek de koruyucu ailenin önemine dikkat çekiyor. Aile ortamından uzakta büyüyen çocukların şiddetle eşdeğer psikolojik travmalar yaşadığını söyleyen Tunçbilek, şu tespitlere yer veriyor: “Ülkemizde istismar denilince doğrudan cinsel veya fiziksel istismar akla geliyor, duygusal istismar boyutu atlanıyor. Ayrıca yapılan çalışmalar ve deneyimlerimiz doğrultusunda şunu net ifade etmeliyiz ki, kurum bakımı veya personel eliyle bakım çocukların sadece maddî; ihtiyaçlarını karşılıyor. Psikososyal ve duygusal ihtiyaçları karşılanmıyor.” Devlet korumasındaki çocukların mağduriyeti bununla da sınırlı değil. Toplum tarafından ayrımcılığa uğrayan, damgalanan, ötekileştirilen çocuklar hayata karşı daha da örseleniyor. Dolayısıyla istismar dendiğinde sadece fiziksel ya da cinsel değil çok boyutlu düşünmek gerekiyor. Akademik araştırmaların ortaya koyduğu diğer bir tespite göre çocuklar kurumlarda koruyucu aileye nazaran altı kat daha fazla şiddete uğruyor. Koruyucu ailelik bu yönüyle de önem arz ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder