Toplumsal problemlerin çözümü sünnette
Sünnetleri çok dar bir kapsamda ele alıyoruz. Oysa ferdî ve içtimaî olarak ikiye ayrılıyor. Öğrencilere burs vermekten sigortalı işçi çalıştırmaya, selamlaşmaktan komşularımızı gözetmeye varıncaya kadar yaptığımız birçok davranış toplumun inşasına katkı sağlayan içtimai sünnetlerden.Sünnetleri say’ denildiğinde yemeğe besmeleyle başlamak, suyu üç yudumda içmek, dişleri misvaklamak, güzel koku sürmek gibi fiilleri sıralayıveriyoruz. Ancak Peygamber Efendimiz’in (sas) sünnet-i seniyyesi, bunlardan ibaret değil. Dargınları barıştırmak, affetmek, komşuyu gözetmek, mesainin hakkını vermek, işçiye sigorta yapmak, güven veren bir Müslüman olmak da sünnet.Lügatte ‘gidişat, takip edilen yol’ anlamlarıyla yer alan sünnet, Peygamberimiz’in yeme-içme, uyuma şekli, giyinme ve temizlenme durumlarını akla getiriyor. Sünnet bundan ibaret görülünce hadisteki ‘şehid sevabı’ müjdesini anlamak biraz güçleşiyor.Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Yenibaş, “Ümmetimin fesada düştüğü bir zamanda, sünnetime sımsıkı sarılan şehit sevabı kazanır.” hadisini nazara veriyor. Burada sünnete sarılanlara ‘şehit sevabı’ (bazı rivayetlerde ise yüz şehit sevabı) verileceği müjdeleniyor. Bu müjdenin büyüklüğü ilk bakışta kavranamayacağından sünnetin anlamını ve ‘ümmetin fesada düştüğü zamanı’ iyi irdelemek gerekiyor.Yenibaş, sünneti çok dar bir kapsamda ele aldığımızı söylüyor. Sünnetleri ferdî ve içtimaî (toplumsal) sünnetler şeklinde ikiye ayırıyor. Yemeğe besmeleyle başlamak, suyu üç yudumda içmek, eve sağ ayakla girmek, diş misvaklamak ferdî sünnetlerden ve bu davranışlar hiçbir dönemde terk edilmemiş. Ancak içtimaî boyutu olan sünnetler de var ki, toplum bazında hayatiyet kazanmaları gerekiyor. Öğrenciye burs vermekten komşu hakkını gözetmeye, sigortalı işçi çalıştırmaktan mesainin hakkını vermeye varıncaya kadar hepsi içtimai sünnet kapsamına giriyor. Aslında bu sünnetler, toplumdaki bir kısım problemlerin çözümüne katkı sağlıyor. Tabii uygularsak…Yenibaş, bugün toplumsal problemleri çözemediğimize dikkat çekiyor. İnfak etme sünnetini ele alarak söze başlayan Yenibaş, “İnfak etmek, Efendimiz’in önem verdiği bir uygulama. Onun farz olan kısmı zekât vermek ki farzlar da sünnet kavramı içinde yer alır. Sadaka vermek kimi durumlarda vacip olur, kimi durumlarda müstehab. Aslına bakarsanız sünnet, şemsiye bir kavram. Efendimiz’in farzıyla, vacibiyle, müstehabıyla bize bıraktıkları da sünnet.” diyor.Yardımlaşma; toplumdaki maddi dengeyi sağlama ve uhuvveti artırma adına önem taşıyor. Efendimiz, Allah için mutluluk duyarak veriyor, gelen hediyeleri ve ganimetleri hiç bekletmeden infak ediyordu. İncitmeden verebilmek, karşılık beklememek O’ndan (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğrendiğimiz güzel hasletlerden ve bu sünnet sadece zenginleri kapsamıyor. ‘Allah yolunda harcayın’ ayeti hepimizi bağlıyor.Hasan Yenibaş’ın ifadesiyle bugün infak ederek fakirlik problemini çözemiyoruz. Fert olarak çok zengin ve cömert olsak bile-üç beş kişiye yardım etmekten öteye geçemiyoruz. Fakat infak sünnetinin hayata geçirilmesiyle birçok sorun çözülebilir. Bu da belli yardım kuruluşlarının organizasyonuyla olabilir. Hasılı, organizasyonlarla külli imkânlar oluşturup yardımların her yere ulaştırılmasına vesile olmak sosyal sünnetin hayata geçirilmesi anlamına geliyor. Kimse Yok Mu gibi dernekler dünyanın dört bir yanına temsilcilikler açarak problemleri yerinde görüp çözüm üretme yoluna gidiyor. Fert olarak Somali’nin bir köyündeki su ihtiyacını, orada kuyu açılması gerektiğini bilemeyiz ya da sel baskını, deprem gibi afetlerde elimiz çok kısa mesafelere erişir. Yahut 50 bin öğrenciye burs verme organizasyonuyla bir neslin problemini çözebiliriz ve bunları yaparak Efendimiz’in toplumsal hayata dönük sünnetlerini ihya etmiş oluruz. Dolayısıyla modern çağın imkânları çerçevesinde kurumsal bir kimlikle içtimai sünnetleri hayata taşımamız mümkün.İŞÇİNİN SİGORTASINI ÖDEMEK İÇTİMAÎ SÜNNET“Dindar kesim, içtimai sünnetlerin farkında olmadığı gibi sünnetin hayata taşınmasına da karşı duruyor. Elimizi vicdanımıza koyalım, Müslümanlar olarak toplumun hangi problemini çözüyoruz? Ne fakirlik ne ihtilaf ne de cehalet problemini çözebildik.” diyen Yenibaş, ashab-ı suffa örneğini veriyor. Efendimiz, cehaletin önüne eğitimle geçiyor. Resûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem), Bedir Savaşı’ndaki esirleri 10 Müslüman çocuğa okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakıyor. Bu çocuklar arasında ileride vahiy kâtipliği yapan ekibin başında yer alacak olan Zeyd bin Sabit de var. Birkaç sene içinde Medine’de okuma-yazma bilmeyen kimse kalmıyor. Mescitle sınırlı kalmayan eğitim, evlerde akşam dersleriyle devam ediyor. Efendimiz, kadınlara da haftalık dersler veriyor. Yenibaş’a göre bugün cehaletle mücadele eden eğitim kurumlarına karşı çıkmak, Efendimiz’in sünnetini anlamamak olduğu gibi sünnete de karşı çıkmak anlamına geliyor.İşçinin sigortasını ödemek, mesailerine riayet edilmesi, ibadet edebilmesi için ortam hazırlamak da toplumsal sünnet dairesine giriyor. Yenibaş’ın ifadesiyle bunlar ferde bakan tarafıyla topluma dönük sünnetler. Örneğin Efendimiz’in işçiyle alâkalı “Yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin.” beyanı işçi-işveren münasebetleri açısından çerçeveyi belirliyor. Ya da “İşçinin emeğinin karşılığını alnının teri kurumadan veriniz.” hadisi… Eğer işveren işçiyi çalıştırıp parasını vermiyorsa veya geciktiriyorsa sünnete aykırı davranıyor demektir.İçtimai sünnetler bu kadarla sınırlı değil. Yenibaş, komşuluk hakkını gözetmenin de içtimai bir sünnet olduğunu söylüyor. Zira “Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” hadisi, komşuluk hakkının ne denli önemli olduğunu ifade ediyor. Allah Resulü, komşuluk ilişkileri konusunda da en kamil örnek. Bugün ise insanlar ölüyor ama cenazesi bir hafta sonra fark ediliyor. Yenibaş, bunu toplumun bir ayıbı olarak görüyor ve “Efendimiz’in tavsiye buyurduğu komşuluk hakkına ait meseleleri canlandırabilsek birçok sorunumuz çözülür.” diyor.Hasan Yenibaş, affetmenin de içtimai bir sünnet olduğuna temas ediyor. Allah’ın “O takvâ sahipleri ki, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler.” ayeti ancak takva sahiplerinin affedici olabileceğine işaret ediyor. Bunun yanı sıra Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) amcasını şehid eden Hz. Vahşi’yi affetmesi, şahsi hiçbir meseleden dolayı kimseden davacı olmayışı da örnek almamız gereken davranışlarından. Demek ki affedici olmak, toplumsal huzura kavuşma yolunda önemli bir merhale.KARDEŞLİK TESİS EDİLMELİYenibaş’a göre dargınları barıştırmak da içtimai sünnetlerden. Zira ihtilaflar, dargınlıklar toplumun damarlarına işlemiş durumda. Ferdî olarak bu konuda gayret gösterebiliriz ama ülke çapındaki problemleri, değişik kesimleri bir araya getirmeyi, buzları eritmeyi ancak kurumsal kimlikler, vakıflar ve dernekler üzerinden gerçekleştirmek mümkün. Efendimiz’in bu davranışını hayata taşıyacak misyon ortaya konulmalı ve kardeşlik tesis etme yolunda çaba sarf edilmeli. Nitekim Efendimiz, Evs ve Hazrec kabilelerini birleştirmiş, ensarla muhaciri kardeş ilan etmiş, herkesi birleştirecek bir anayasa ortaya koymuş ve toplumdaki ihtilafları gidermiş. Bugün ihtilaflar had safhada. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı gibi vakıflar kurulabilir, televizyon programları, seminerler, sempozyumlar düzenlenip bu konuda çeşitli adımlar atılabilir ve Efendimiz’in bir sünneti modern dönemde hayata taşınmış olur.İçtimai sünnetler içinde belki de en çarpıcı olanı, güven veren bir Müslüman olabilmek. “Müslüman’ın güven verici bir kimliğe sahip olması içtimai bir sünnettir.” diyen Yenibaş, bugün yaşanan güven bunalımını anlatıyor ve Müslüman’ın mantığındaki bozulmaya dikkat çekiyor: “Efendimiz ‘Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa cezalandırırım.’ buyuruyor ama bugün toplumda belli insanlar suç işlediği zaman ‘Çalıyor ama çalışıyor’ deniliyor. Böyle bir Müslümanlık anlayışı yok. Ne yazık ki İslamiyet temsil edilemiyor. Bunların aşılması ise Efendimiz’in miras bıraktığı sünnetlere sımsıkı tutunmamıza bağlı.” şeklinde konuşuyor.Peki, bugün içtimai sünnetler hayatımıza ne kadar nüfuz ediyor? Bütünüyle yok denemez fakat toplumun temel problemlerini çözecek nitelikte sarılmıyoruz hiçbirine. Yenibaş’ın tabiriyle, ferdî sünnetleri nazara verip ‘sünnet’ kavramı Efendimiz’in beşerî davranışlarıyla değerlendiriyoruz. Oysa ki sünnetler Müslüman’ın hayatına kıvam kazandırıp onu Allah’a ve Resulü’ne yaklaştırmakla kalmaz, medeniyetin ve İslam kültürünün temelini oluşturur, Müslüman’ın düşünce dünyasını, hayat felsefesini kuşatır.Sosyal sünnet hayatımızın her yerindeFatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhit Mert'e göre İslam evrensel bir din ve Efendimiz'in tebliği her asra, her topluma şamil. Allah “Biz seni bütün insanlara gönderdik.” buyuruyor ki sosyal hayatı kuracak unsurlardan biri vahiydir, vahyin hayata aktarılışı da sünnettir. Efendimiz'in kalıcı ve kurucu davranışları için sosyal sünnet tabirini kullanabiliriz. Bu perspektiften bakınca bütün sosyal davranışlar sosyal sünnet kapsamına giriyor. Oysa sünnet kavramı bireysel fiillere indirgenmiş durumda. “Hayatın her cephesini kurabilecek yeterlilikte ve derinlikte bir sünnet malzemesi var. Ama sünneti şahsi şeylere indirirseniz alanını daraltırsınız.” diyen Mert'in ifadesiyle, her bir ferdî sünnet hayatî önemi taşıyor ancak ‘sünnetleri say' dediğimizde herkes belli bir noktada tıkanıyor. Halbuki sosyal sünnetler aile içi ilişkilerimizden tutun, komşuluk, işçi-işveren, ticarî, hukukî ilişkilere kadar her alanı kucaklıyor. İslam bireysel bir din olsa da toplumsal yönü ağır basan bir din. Toplumsal sünnetlere riayet etmediğinizde ilkeleriniz de kalmıyor, zira bu sünnetler toplumsal vicdanın oluşmasını sağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder